Ben kendime hayatı bir kart oyunu gibi gör derdim.

Bu soruyu, kim bilir kaç kişi, kaç kere sormuştur kendine…

Herkesin cevabı kendi yaşadıkları deneyimlerine göre değişir.

 

Bazılarımız başkalarının düşüncesine daha az değer vermeyi, bazılarımız daha çok risk almayı, bazılarımız sevdikleriyle daha çok zaman geçirmeyi tavsiye edebilir kendisine.

Ya da, daha az kalp kırmak, daha kolay affedebilmek, daha az çalışmak, daha az doğruya sahip olmak, sağlığına, spora daha çok önem vermek, zamanı daha iyi değerlendirmek olabilir bu tavsiye.

 

Ben bu soruyu dengeli yaşamış birine sorsaydık, ne derdi diye merak ediyorum.

O da dengesiz biri gibi mi yaşamak isterdi yoksa? Hayatımda daha çok iniş çıkışlar olsaydı der miydi acaba?

Liste uzayıp gider…

 

Ben kendime bu soruyu sorduğumda, hiçbir şeye gereğinden fazla anlam yüklememek gerektiğini söylerdim. Hayatı, elimize dağıtılan oyun kartları gibi görerek, gelen ele göre oynamamız ve şekil bulmamız gerektiğini savunurdum.

Ne demek kartlara göre oynamak?

Kart oyununda, elinize bir el gelir. O an el nasıl geldiyse, siz o eli, elinizden gelen en iyi şekilde oynamaya çalışırsınız.  Bazen elinize kötü kartlar gelir. Karar sizindir, ya hep bana kötü el geliyor deyip, oyunu bırakıp hayıflanırsınız, ya da oyuna devam edip, kartlara farklı bir açıdan bakabilmeye çalışırsınız. Belki de kartlar o kadar da kötü değildir, sadece biraz farklı açıdan bakabilmenize ihtiyaç vardır.

Ben genç halime, hayatı oyun kartları gibi görmeyi tavsiye ederdim. Hayatta olduğu gibi, oyunda da , bir sonraki eli bilmek mümkün değil.  Her ikisinde de yenmek de var, yenilmek de.  Ne kadar ileriyi düşünerek plan yaparsak yapalım, hayat planların dışında gelişebilir. Plan yapmayalım, hayat nereye götürürse oraya sürüklenelim demek istemiyorum. Plana bağlanmayalım ve her şeyi o planlar üzerine kurmayalım diyorum. Planlarında esneklik gösteremeyenler, olayların ters gitme durumunda, hayal kırıklıkları yaşarlar ve onların tekrar oyuna girmesi zaman alır.

Bir çoğumuz, çocukken hep şöyle şartlandırılırız: Başarıyla okul bitecek, sonra iyi bir iş hayatı, daha sonra aşk evliliği ve harika çocuklar… Böyle bir sıralama olduğunu ve herkesin de bu sıralamaya göre gideceğini düşünürdük. Şimdi hayata bakınca, hayal ettiği el gelmediğinde, çoğumuzun hayal kırıklığı yaşadığını görüyorum. Hiç unutmuyorum, ilk anne olduğumda, o kadar şartlanmıştım ki “sağlıklı oğlun oldu, mutluluktan havalara uçman gerek” fikrine öylesine bağlanmışım ki, böyle hissedememek bende hayal kırıklığına, hatta suçluluk duymama neden olmuştu.

Eğer ben anne olmayı ve o anki hislerimi, kart oyununda gelen bir el gibi görmüş olsaydım, “neden anneliği hissedemiyorum” diye hayıflanmak yerine, durumu “evet, şu an anneliği başa çıkamayacağım bir yük gibi hissediyorum” gibi bir ifadeyle kabullenebilirdim ve “peki, bunu böyle hissetmemin nedeni ne? Şimdi ne yapacağım?” sorusunu sorabilirdim.

“Ben nasıl bunu yük değil, anne olmanın verdiği sorumluluklar olarak görmemişim?” sorusu, belki de bu yazıyı yazmama neden olan şeydir.

 

Ben bunu çocuklarıma ve aslında hala da şimdiki halime söylemek istiyorum…

Gelen kartlar sende şekillenecek, süreçten mutlu ol…

 

Belgin ÇITANAK

Profesyonel Yaşam Koçu & Yoga Eğitmeni

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

× Belgin ÇITANAK